Önce Sivil Toplum Örgütlerinin tarifini yapalım.
Sivil toplum örgütleri, merkezi idarelere yani hükümetlere ve birtakım güç odaklarına karşı halkın oluşturduğu örgütlü savunma mekanizmalarıdır.
Devletin, siyasi iktidarların ve bir takım güç odaklarının olumsuzluklarını ve çarpıklıklarını önce kendi masasında gündeme getirir, sorgular sonra da bunların düzeltilmesi için ilgili kurumlarda girişimlerde bulunurlar.
Ayrıca, çağın risklerine ve tehlikelerine karşı kamuoyu oluşturur, tavır alır ve alternatif projeler üretirler. Toplumsal değişim ve dönüşümün dinamiklerini ve taleplerini harekete geçirirler.
STK’lar herhangi bir kurumun kontrolünde ve güdümünde olmamalıdırlar. Tamamen bağımsız hareket etmelidirler. Sivil toplum örgütü kurmayla veya örgütlerine üye olmayla sivilleşme olmaz.
Sivil toplum örgütlerinin etkin ve yönlendirici olabilmesi için buraları yöneten ve görev alanların düşüncelerini ve yüreklerini de sivilleştirmeleri gerekir.
Yani düşüncelerin, söylemlerin ve eylemlerin tamamen bağımsız ve hür olması gerekir. STK’ların kuruluş felsefesi ve özü budur.
Aksi durum, STK’ların kendi varlıklarının inkârı olur.
STK’lar siyasi iktidarların, fikirleri ve projeleriyle beslenme kaynakları olmalıdırlar.
Yani kısaca, siyasi iktidarların arkasından değil kanunların ve siyasi iktidarların önünden gidip onlara yol açarak öncülük ederler.
Ülkemizde STK’ların en büyük sorunu maalesef budur.
Yani sivil toplum örgütlerimizin büyük ölçüde sivilleşme sorunu var.
Bu büyük sorunu giderebilmek içinde toplumda, önce eleştiri ve sorgulama kültürü oluşturulmalıdırlar. Sivilleşebilmek, şeffaflık, hesap verebilirlik ve çarpıklıkları sorgulayabilmek bir kültür ve bir zihniyet meselesidir.
Bu kültürü oluşturabilen toplumlar, kurumlar, örgütler, insanları yüceltip körü körüne arkalarından gitmezler. Fikirlerin arkasından giderler.
Bu kültürü oluşturabilen toplumlar, kutsal devlet, kutsal kurum ve kutsal topluluk inancında olamazlar. Keramet sahibi, her şeyi en iyi bilen, ermiş ve günahsız lider inancında ve arayışında olmazlar.
Nefis sahibi insanların ve siyasi partilerin değil de fikirlerin ve ilkelerin arkasından gitmelidirler.
Çünkü fikir hareketleri, siyasi hareketlerden çok daha önemlidir. Dünya fikirlerin üzerinde dönmektedir.
Siyaset ve bir takım güç odakları tarafından kumanda edilen STK’ların, özgür düşünme ve fikir üretme kabiliyetleri zayıflar. Artık onların birer payandaları olurlar.
Ülkemizde, STK’lar gereği gibi görev yapmış olsalardı, hukuk bu kadar çiğnenir miydi? Ülkemiz, darbeler ve ekonomik krizlerin ülkesi olur muydu? Ahlaksızlık, uyuşturucu, alkol ve kumar bu kadar yaygınlaşır mıydı? Ülkemiz çetelerin, yabancı ve yerli mafyaların merkezi konumuna gelir miydi? Vasıfsız göçmenlere gel, vasıflı kendi vatandaşlarımıza git denilir miydi?
Bağımsız, güçlü ve gerçek manada sivilleşmiş STK’ların sayılarının ve kalitelerinin artması, gelişmişliğin ve medeni olmanın bir göstergesidir. Bir yerlere bağlı, itaat kültürünün kuşatması altındaki STK’lar ise geri kalmışlığın göstergesidir.
Kısaca sivilleşme demek, sürü gibi güdülmeye tepki vermek erdemidir.